Sağlıkta Eşitsizlik

Anasayfa / Bültenler

Sağlıklı olma halini belirleyen asıl parametre yalnızca tıbbi hizmetlerin sunumu değildir. Sağlığın sosyal belirleyicileri olarak tanımlanan barışçıl bir ortam, insanların kendilerini gerçekleştirebilecekleri güvenli bir iş, insanca yaşamını sürdürebilecekleri bir gelir, iyi bir eğitim, sosyal güvence, dengeli beslenme, barınma hakkı, sağlıklı altyapı, sosyal yaşam alanları, demokratik katılım olanakları, iyi bir fiziksel çevre vb. tüm parametreler sağlıkla doğrudan ilişkilidir.

Bu parametreler ulusal ve yerel düzeyde politika tercihleri ile etkilenen, iktidarın ve kaynakların dağıtımı ile biçimlenir. Sağlığın sosyal belirleyicilerinin ortaya çıkartılması ve görünür kılınması sağlıkta eşitsizliklere karşı yürütülecek mücadele açısından önem arz etmektedir.

Biz de bültenimizin ikinci sayısında sağlık verilerinin bölgesel ölçekteki eşitsizliğine odaklandık.

Bu incelemeyi yaparken TÜİK tarafından yapılan “İllerde Yaşam Endeksi, 2015” çalışmasında sağlık kategorisinde kullanılan beş göstergeyi esas alarak bu göstergelerin güncel versiyonlarını kullandık.

Bu göstergeler;

  • Bebek ölüm hızı
  • Doğuşta beklenen yaşam süresi
  • Hekim başına düşen müracaat sayısı
  • Sağlığından memnuniyet oranı
  • Kamunun sağlık hizmetlerinden memnuniyet oranı

Bebek ölümü, bir yaşın altındaki bir çocuğun ölümü olarak tanımlanıyor.

Eşitsizlik Bölgesi, sağlık kategorisinde tüm göstergelerde Türkiye’nin geri kalanından çarpıcı biçimde ayrışıyor. Ancak en belirgin farklılık “Bebek Ölüm Hızı” göstergesinde ortaya çıkıyor.

2019 yılı TÜİK verilerine göre Türkiye’nin tümü için bebek ölüm hızı ortalama değeri 8,9. Eşitsizlik Bölgesi’nde bu oran 11,4 iken Türkiye’nin geri kalanı için bu oran 8,3.

Bu sayılar şu anlama geliyor: Eşitsizlik Bölgesi’nde Türkiye’nin geri kalanına göre her bin canlı doğum için 2,8 bebek daha fazla hayata gözlerini yumuyor.

Buna ek olarak, Gaziantep, Adıyaman, Kilis, Şanlıurfa, Diyarbakır, Mardin, Batman Şırnak ve Siirt illerini kapsayan Güneydoğu Anadolu bölgesinde beş yaş altı ölüm hızının diğer bölgelere kıyasla daha fazla olduğu görülüyor.

Doğuşta beklenen yaşam süresinin Türkiye’de 78,1 yıl. Eşitsizlik Bölgesi’nde bu oran 77,7 yıl iken Türkiye’nin geri kalanında ise 78,2 yıl olduğu görülüyor.

Türkiye’de on bin kişiye düşen doktor ve diş hekimi sayısı 19,9. Ancak bu sayı Eşitsizlik Bölgesi’nde 15,1 iken Türkiye’nin geri kalanında 21,1. Bu da Eşitsizlik Bölgesi’nin hekim sayısı bakımından dörtte bir oranında dezavantajlı olduğunu gösteriyor.

Bununla bağlantılı olarak Eşitsizlik Bölgesi’nde hekim başına düşen müracaat sayısı da artıyor. Türkiye’de ortalama hekim başına düşen müracaat sayısı 5.834Eşitsizlik Bölgesi’nde bu sayı 6.181 iken Türkiye’nin geri kalanında 5.749Eşitsizlik Bölgesi’ndeki hekimler yüzde 7 daha fazla müracaat alıyor. Hasta yükü arttıkça verilen sağlık hizmetinin kalitesi de sekteye uğrayabiliyor.

Türkiye’de her yüz bin kişiye 27,9 adet hastane yatak sayısı düşüyor. Eşitsizlik Bölgesi’nde bu sayı 21,1 iken Türkiye’nin diğer illerinde 29,6.

Türkiye’de her on bin kişiye 2,9 eczane düşüyor. Bu sayı Eşitsizlik Bölgesi’nde 1,9 ve Türkiye’nin diğer illerinde 3,2.

Bu durum Eşitsizlik Bölgesi’nin sağlık hizmetinde erişebilme kapasitesinin Türkiye’nin diğer bölgelerine göre çarpıcı şekilde geride olduğunu gösteriyor.

Sağlık Bakanlığı’nın 2018-2019 yıllarını kapsayan bilgilerine göre, sağlık hizmeti açısından bölgeler arası çarpıcı farklılıklar bulunuyor. İstanbul, Ankara ve İzmir’e tüm illerden sağlık hizmetine ulaşmak için akış görünüyor. Buna ek olarak, Antalya, Adana, Gaziantep gibi bölgesel merkezler.

Dolayısıyla Eşitsizlik Bölgesi’ndeki illerden hiçbirinin sağlık hizmetleri açısından cazibe merkezi durumunda olmadığı görülüyor.

Hastane ve doktor sayısında dezavantajlı olmasına rağmen Eşitsizlik Bölgesi’nde yaşayanların sağlığından daha memnun olduğu görülüyor. Türkiye’de sağlığından memnuniyet oranının genel ortalaması yüzde 72. Bu oran, Eşitsizlik Bölgesi’nde yüzde 73 iken Türkiye’nin geri kalanında yüzde 68.

Ancak kamunun sağlık hizmetlerinden memnuniyetsizlik konusu olduğunda durum değişiyor. Türkiye genelinde kamunun sağlık hizmetlerinden memnuniyet oranı yüzde 77Eşitsizlik Bölgesi’nde bu oran yüzde 69 iken Türkiye’nin geri kalanında yüzde 80. 

Halis Yerlikaya yazdı.

(Hekim. İç Hastalıkları ve Tıbbi Onkoloji Uzmanı. TTB Merkez Konseyi Üyesi)

Çalışmada saptanan veriler incelendiğinde toplumsal sağlık göstergeleri açısından bölgeler arasında belirgin bir fark olduğu göze çarpıyor. Bölgeler arasında var olan eşitsizlikler sağlığın bireysel bir durum olmasının yanı sıra toplumsal yaşantıdan da önemli ölçüde etkilendiğini ve toplumsal şartlarla birlikte ele alınması gerektiğini ortaya koyuyor.

Beklenen yaşam süresinin farklı sosyal sınıflar arasında eşitsizlik gösterdiği biliniyor. Örneğin Türkiye Nüfus ve Sağlık Araştırması 2013’e göre ülkemizde hane halkı refah düzeyi en yüksek ailelerde doğan her bin bebekten 8’i bir yaşını göremeden yaşamını yitiriyor. Hane halkı refah düzeyi en düşük ailelerde doğan her bin bebekten ise 23’ü yani diğer grubun üç katı bebek yaşamını yitiriyor.

Sağlıkta eşitsizlikler temelde sınıfsal olmakla birlikte, bölgesel, ekonomik, siyasal ve kültürel farklılıkların da etkisi altındadır. Eşitsizlikler, sağlık hizmetlerinin kalitesi ve sunumundan erişim düzeyine kadar birçok farklı aşamada görünür olabiliyor. Kimi zaman doğum kanamasına veya aşı eksikliğine bağlı anne-bebek ölümleri, kimi zaman ise ishal, kızamık veya zatürre gibi medikal tedavisi nispeten kolay olan hastalıklara bağlı ölümler karşımıza çıkıyor. Bültende ifade edilen bebek ölüm hızları ve 5 yaş altı ölümlerin eşitsizlik bölgelerinde belirgin bir şekilde fazla olması bu durumun en somut göstergesidir. Eşitsizlik Bölgesi’ndeki hekimlerin yüzde 7 daha fazla müracaat alıyor olması, ana dilinde sağlık hizmet sunumunun yapılamaması gibi parametreler hizmet kalitesini doğrudan etkiliyor.

DSÖ’nün genel kabul gören sağlık tanımına baktığımızda kavramın yalnızca klinik düzeyde tanımlanmadığını görüyoruz. Sosyal, ekonomik, kültürel ve politik koşullar yaşamı, iyi olma halini ve dolayısıyla sağlığı etkiler. Yoksulluk, işsizlik, eğitim, savaş, ekolojik felaket ve toplumsal özgürlük gibi konular sağlığın sosyal belirleyicileri olarak kabul ediliyor.

Bunların dışında sağlık alanında tanı-tedavinin en önemli aşaması hasta öyküsünü almaktır. Eğer hasta ve sağlık çalışanı aynı dili konuşmaz ve uygun araçlar/aracılar kullanılmazsa bu öyküyü almak çok zor hatta imkansızdır. Birçok araştırma da ana dilinde verilmeyen sağlık hizmetinin, hastanın bilgilendirilmesi sürecini ve tedavi hakkını aksatacağı sonucunu ortaya koymuştur. Dolayısıyla aynı dili konuşamama da sağlık hizmetlerinde erişimi zorlaştıran bir durumdur.

(Bu konu ile ilgili daha geniş bir değerlendirme için: bit.ly/AnadilindeSaglik)

Sonuç olarak sağlıklı olma halini belirleyen asıl parametre yalnızca tıbbi hizmetlerin sunumu değildir. Sağlığın sosyal belirleyicileri olarak tanımlanan savaşın olmadığı barışçıl bir ortam, toplumda yaşayan insanların kendilerini gerçekleştirebilecekleri güvenli bir iş, insanca yaşamını sürdürebilecekleri bir gelir, iyi bir eğitim, sosyal güvence, dengeli beslenme, barınma hakkı, sağlıklı altyapı, sosyal yaşam alanları, demokratik katılım olanakları, iyi bir fiziksel çevre vb. tüm parametreler sağlıkla doğrudan ilişkilidir. Bu parametreler ulusal ve yerel düzeyde politika tercihleri ile etkilenen, iktidarın ve kaynakların dağıtımı ile biçimlenir. Sağlığın sosyal belirleyicilerinin ortaya çıkartılması ve görünür kılınması sağlıkta eşitsizliklere karşı yürütülecek mücadele açısından önem arz etmektedir.

Eşitsizlik Bülteni, üçüncü sayısında konut kategorisinde bölgesel eşitsizliği inceleyecek. Etkinliklerimizden haberdar olmak için sosyal medyadan da bizi takip edebiliriz.

Görüşmek üzere.

Eşitsizlik Bülteni Ekibi

Önceki sayıları okumak için tıklayın »