Altyapı Hizmetlerine Erişimde Eşitsizlik

Anasayfa / Bültenler

Merhaba.

Bültenin yeni sayısını konuşacağımız, okulların ikinci yarı yılının başlayacağı, yurt dışı toplantısı için pasaport başvurusunda bulunacağımız bir pazartesiye uyanmayı beklerken depremin sarsıcı sesine Diyarbakır’da yakalandık. Kendimizi dışarı atabildiğimiz için ne kadar şanslı olduğumuzu sonradan fark edecektik. Ama yıkımın bu denli olacağını hiç düşünemedik.

Kayıplarımız için çok üzgünüz. Ölenleri rahmetle anıyor, yaralılara şifa diliyoruz. Çok zor biliyoruz ama toparlanmayı, şehirlerimizin yeniden hayat bulmasını umuyoruz.

Eşitsizlik Bülteni bu sayısında altyapı hizmetlerine erişim kategorisinde eşitsizliği inceliyor. Devam etmeden önce metodolojimizi anlattığımız ve bülten hakkında geniş bilgi içeren tanıtım sayımıza bakmak isterseniz, link burada.

İncelemede esas alınan veriler 2015 senesi için TÜİK tarafından yapılan “İllerde Yaşam Endeksi” çalışmasına ait. Bu çalışmada altyapı hizmetlerine erişim kategorisi için 4 gösterge kullanılıyor (İllerde Yaşam Endeksi, 2015)

  • İnternet abone sayısı
  • Kanalizasyon ve şebeke suyuna erişim oranı
  • Belediyenin toplu taşıma hizmetlerinden memnuniyet oranı

2015 yılında yapılan bu çalışmaya göre internet abone sayısı 100 kişi bazında Türkiye’de ortalama 8,7 olarak hesap edilmiştir. 100 kişiye düşen abonelik sayısı ortalaması Eşitsizlik Bölgesi illerinde 3,4 iken geri kalan 65 şehrin ortalaması 10’dur. Yani Eşitsizlik Bölgesi illerinde internet aboneliği oranı diğer 65 il ortalamasının üçte biri kadardır. Nitekim sıralamada en düşük abone oranına sahip 15 ilin tamamı Eşitsizlik bölgesi illeridir.

Onursal Adıgüzel’in 2021’de hazırladığı Türkiye’nin fiber haritası çalışmasının verilerine göre 2020 yılında Türkiye’de kişi başına düşen fiber alt yapı miktarı Türkiye genelinde 4,7 metre. Ancak bu oran Eşitsizlik Bölgesi’nde 3,9 iken diğer 65 şehirde 4,8 olarak ölçülüyor. Yine metrekare başına düşen fiber kablo miktarında da Eşitsizlik Bölgesi (0,3 m.) diğer 65 şehrin ortalamasının (0,6 m.) tam yarısı kadar alt yapı yatırımı almış görünüyor.

Aynı çalışmaya göre inceleceğimiz ikinci gösterge kanalizasyon ve şebeke suyuna erişim oranıdır. Bu oran Türkiye ortalamasında %74,4 iken Eşitsizlik Bölgesi’ndeki illeri ortalaması %61,7 geri kalan 65 ilin ortalaması %77,5’tir. Eşitsizlik Bölgesi illeri içinde sadece 4 şehir Türkiye ortalamasının üzerindedir. Kanalizasyon ve şebeke suyuna erişim oranında 6. sırada Diyarbakır bulunuyorken erişimin en az olduğu 5 ilin tamamı Eşitsizlik Bölgesi’nde bulunmaktadır.

TÜİK tarafından 2015 yılında yapılan İllerde Yaşam Endeksi Verilerine göre ele burada ele alacağımız son gösterge belediye toplu taşıma hizmetlerinden memnuniyet oranıdır. Ancak çalışmanın 2015 yılında yapıldığı göz önüne alınırsa 2016 ve sonrasında yaşanan kayyum süreçlerinden etkilenen Eşitsizlik Bölgesi’ndeki illerde güncel durumu yakalamak yalnızca bu çalışmayla çok mümkün olmayacaktır.

2015 yılında yapılan çalışmaya göre belediye toplu taşıma hizmetlerinden memnuniyet oranı Türkiye’de ortalama %58,4. Bu oran Eşitsizlik Bölgesi’nde %45,5 iken diğer 65 şehirde 61,6. Toplu taşıma hizmetlerinden memnuniyetin en düşük olduğu 10 şehrin tamamına yakını Eşitsizlik Bölgesi illeri.

Adıyaman’ın Acıyaman olmasının eşitsizlikle ilgisi var mı?

Reha Ruhavioğlu – Diyarbakır

Evimiz, görece daha az riskli bir bölgede olduğundan depremin ilk günleri eşi dostu evde ağırladık. Bu vesileyle sığamadığımız evlerimizin ne kadar büyük olduğunun farkına vardık ama konumuz bu değil. Sanırım dördüncü gününden itibaren, bir sivil toplum heyetiyle deprem bölgelerini dolaşmaya başladık. Sekiz gün deprem bölgesini gezdikten sonra ofisin penceresinden yan yana ayakta duran üç bina görmeyi yadırgadığımı fark ettim. Hatay’ı ayrı yıkık, Adıyaman’ı başka perişandı. Ama gerçekten başka türlü perişan.

Eşitsizlik Bölgesi’nin içinde de çeşitli eşitsizlik kademeleri olduğunu biliyorduk elbette ama bir kere daha gördük. Örneğin mülteciler ve romanlar en sona bırakılmış, en kıyıya itilmişti.

Adıyaman’da konuştuğumuz bir depremzede grubunun soba ve battaniye ihtiyaçları olduğunu öğrendik. Hemen herkesin vardı ama bu grup biraz daha dezavantajlıydı. Bu ihtiyacı karşılayabilecek dostlarımız, sivil toplum gönüllüleri vardı. İrtibat kurmaya çalıştık. Organize sanayi bölgesinden soba, Cemevi’nden battaniye ayarlandı. Ama kendilerinin alması gerekiyordu. Araçları eski bir araçtı, zor çalıştı. Konum gönderdik, telefonları eskiydi. Bir şekilde gidebildiler, ama battaniye alınacak yerden soba, soba alınacak yerden battaniye istedikleri için iki yerden de eli boş döndüler. Telefonlar çekmiyordu, rahat iletişim kuramadık. Nihayet sorunu anlayınca bir kere daha gitmelerini tembihledik, nereden neyi isteyeceklerini tekrar tekrar vurguladık. Peki ama niye böyle oldu? Çünkü söz konusu mağdurlar en alt sınıftan insanlardı. Yoksul, yeterli eğitim alamamış, yeterli erişim imkanlarına sahip olmayan insanlar.

Sonra bir gün şöyle bir haber gördüm: “AFAD ve Sivil Havacılık, depremin ardından yaptığı ilk duyurularda Adıyaman’a yer vermemiş”. Gerçekten de duyuruda ilgili yerde “Deprem, Kahramanmaraş, Hatay, Osmaniye, Gaziantep, Şanlıurfa, Diyarbakır, Malatya ve Adana başta olmak üzere çevre illerde yoğun şekilde hissedilmiştir” diyor, Adıyaman sayılmıyordu.

Uzatmayayım: Bir şehir hemen hemen bütün insani kategorilerde eşitsizlikle malul ise bu tesadüfi değildir, olamaz. Hemen her alanda eşitsizlikle malul olan şehir yeterince gelişemez. Yeterince gelişemeyen bir şehrin, kaynaklara, yardımlara ulaşma kapasitesi zayıf kalır. Eşitsizlik üreten politikanın gözü o şehri görmez, şehrin eli-kolu eşitsizlikle bağlı olduğu için gelen yardımları bile doğru-düzgün tasnifleyip, ihtiyaçları belirleyip, planlı dağıtamaz. Yani yanına yöresine ulaşabilmiş kaynağa da erişimi, erişebilme kapasitesi zayıf olduğundan zordur. İşte o sebeple Adıyaman bir insan olsa o arabası eski, telefonu bozuk, imkanlara erişme kapasitesi zayıf o insan olurdu. O insan bir şehir olsa Adıyaman olurdu. İşte Adıyaman’ı “acıyaman” yapan manzara budur. Bunun adı eşitsizliktir. Adıyaman Eşitsizlik Bölgesi’nin ortasında, Mahzun Kırmızıgül’ün o hatırladığımız arabeskindeki gibi, mahzun ve kederli beklemektedir.