Türkiye’de yaşanan dikey sosyal hareketliliğin en önemli aracı, eskisi kadar olmasa da hâlen eğitim. Eğitim, toplumun her kesimi için sorun olarak görülüyor ancak bu konuda ortaya konan eleştiri ve memnuniyetsizler toplumun farklı kesimlerine göre değişiklik arz ediyor.
Özellikle Covid-19 salgınının tecrübesi ışığında, eğitime erişim imkanları bakımından verileri incelediğimizde, eşitsizliğin toplumun her kesimini aynı oranda etkilemediğini görüyoruz.
Biz de bültenimizin ilk sayısında eğitim verilerinin bölgesel ölçekteki eşitsizliğine odaklandık.
Bu incelemeyi yaparken TÜİK tarafından yapılan “İllerde Yaşam Endeksi, 2015” çalışmasında eğitim kategorisinde kullanılan beş göstergeyi esas alarak bu göstergelerin güncel versiyonlarını kullandık.
Bu göstergeler;
- Okul öncesi eğitimde (3-5 yaş) net okullaşma oranı
- Liselere Geçiş Sistemi yerleştirmeye esas puan ortalaması
- Yükseköğretim Kurumlarına Geçiş Sistemi puan ortalaması (puan)
- Fakülte veya yüksekokul mezunlarının oranı (%)
- Kamunun eğitim hizmetlerinden memnuniyet oranı (%)
Okul öncesi dönem, çocukların zihinsel ve ruhsal gelişimindeki en önemli evrelerden biri. Bu dönemde eğitime katılım çocuğun sosyal ve akademik başarısını çok ve olumlu yönde etkiliyor.
2019/’20 Eğitim Yılı verilerine göre, 3-5 yaş aralığında okul öncesi eğitimdeki net okullaşma oranı Türkiye genelinde yüzde 42. Ancak Eşitsizlik Bölgesi’nde yer alan illerin ortalaması yüzde 36 iken diğer 65 ilin ortalaması yüzde 46.
Eşitsizlik Bölgesi’ndeki çocuklar diğer bölgelerdeki çocuklara göre eğitim hayatına büyük oranda dezavantajlı olarak başlıyor.
8. sınıf öğrencileri yıl sonunda temel eğitimlerini tamamlamış oluyor ve LGS adında bir sınava giriyor. Bu sınavın sonuçları, öğrencilerin temel eğitimleri ne kadar başarıyla alabildiğinin önemli bir göstergesi.
2018 yılı LGS yerleştirmeye esas puan ortalamasına göre Türkiye ortalaması 344 puan. Eşitsizlik Bölgesi için bu puan 320, diğer iller için ise 350 olarak karşımıza çıkıyor.
Eşitsizlik Bölgesi ve diğer illerin başarı puanları arasında karşımıza belirgin bir fark çıkıyor. Temel eğitimin bilançosu olarak kabul edebileceğimiz bu ölçme sınavında bölgeler arası böylesi çarpıcı bir farkın olması Eşitsizlik Bölgesi’ndeki öğrencilerin temel eğitimde Türkiye’nin geri kalan illerindeki öğrencilerine göre eksik kaldığını gösteriyor.
Lise son sınıf öğrencileri yıl sonunda genel, mesleki ve teknik eğitimlerini orta öğretimde tamamlamış oluyor ve iyi bir üniversitede eğitimlerine devam etmek için bir sınava giriyorlar.
Öğrencilerin bu sınavda başarısını görmek için tüm lise öğrencilerinin girdiği Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) sonuçlarına bakılabilir.
2015 yılı YGS Türkiye geneli puanların ortalaması 198. Eşitsizlik Bölgesi’nde yer alan iller için puan ortalaması 190 iken diğer illerin puan ortalaması 199.
YÖK’ün raporuna göre 2018’deki Temel Yeterlilik Testi (TYT) baz alındığında, Eşitsizlik Bölgesi‘nin tamamını bir kişi kabul edecek olursak bu kişinin Türkiye’deki başarı sırası 674.020 oluyor. Diğer 65 ili tek kişi kabul ettiğimizde ise bu kişi 628.504. sıraya yerleşiyor. Eşitsizlik Bölgesi sıralamada Türkiye’nin diğer 65 ilinin ortalamasından 45.516 sıra geride kalıyor.
Türkiye’de dört eğitim düzeyi bulunuyor: Anaokul, ilköğretim, ortaöğretim ve yükseköğretim.
Bu eğitim sürecini tamamlayan kişilerin bölgesel düzeyde farklılıkları görmek için fakülte veya yüksekokul mezunlarının nüfusa olan oranına bakıyoruz.
Türkiye genelinde yirmi beş yaş nüfus içinde fakülte veya yüksekokul mezunlarının nüfusa oranı yüzde 18. Eşitsizlik Bölgesi’nde bu oran yüzde 16,4 iken Batı illerinde bu oran yüzde 18,4 olarak karşımıza çıkıyor.
Fakülte ve yüksekokul mezunları oranında Eşitsizlik Bölgesi’nin, Türkiye’nin geri kalanından dörtte bir oranında dezavantajlı olduğu anlaşılıyor. Bu tablo Eşitsizlik Bölgesi’nde nitelikli işgücünün Batı illerine nazaran daha az olduğunu da gösteriyor.
TÜİK tarafından yapılan araştırmada kamunun eğitim hizmetlerinden memnuniyet oranı da ölçülüyor. Bu veri, kamusal hizmetin toplum nezdinde “algılanma” seviyesini gösterdiği için ayrıca bir önem taşıyor.
Eşitsizlik Bölgesi’nin kamunun eğitim hizmetlerinden memnuniyeti yüzde 67 iken Türkiye’nin geri kalanında bu oran yüzde 76.
Eşitsizlik Bölgesi içinde Hakkâri ayrıca dikkat çekiyor. Hakkari’de eğitim hizmetlerinden memnuniyet oranı yüzde 48.
- TÜİK verilerine göre Türkiye’de 25 yaş üstündeki bireylerin aldıkları eğitimin ortalaması 2019 yılı itibarıyla 7,4 yıl. Yani Türkiye’nin tamamını tek bir kişi olarak düşündüğümüzde o kişi yaklaşık olarak ortaokul mezunu. Bu sayı Eşitsizlik Bölgesi’nde 6,4 yıl, Türkiye’nin geri kalan 65 ilinde ise 7,7 yıl. Bu verilere göre Eşitsizlik Bölgesi, Türkiye’nin geri kalan illerine göre %17 daha az eğitim alıyor.
- 2018 PISA sonuçlarına göre Güneydoğu Bölgesi OECD ortalamalarına göre; Fen alanında 58,4, Matematik’te 65,4 ve okuduğunu anlamada 76 puan geride. Oysa Batı Anadolu Bölgesi Fen alanında OECD ortalaması ile aynı puanı alırken Matematik’te ortalamanın 11,6 puan üzerinde. Okuma alanında da Türkiye ortalamasının üzerinde ve Güneydoğu bölgesinden 57 puan yukarıda. Yani, Batı Anadolu Bölgesi PISA sıralamasında gösterilecek olsa Türkiye’den oldukça yükseklerde yer alırken Güneydoğu Bölgesi Türkiye’nin yaklaşık 20 sıra altında bir yerde oluyor.
ÖSYM’nin 2015-17 yıllarını kapsayan yükseköğretimde öğrenci akışları verisi kullanılarak hazırlanan Grafik-5’te üniversite eğitimi için öğrencilerin tercihlerinin yoğunlaştığı iller gösteriliyor. (Kaynak: YER-SİS)
Türkiye’nin tamamına bakıldığında İstanbul, Ankara ve İzmir’e ilaveten Konya ve Isparta göze çarpıyor. Doğu Karadeniz’de Trabzon, Doğu Anadolu’da Erzurum, İç Anadolu’da Sivas illeri öne çıkarken Eşitsizlik Bölgesi’nde yer alan hiçbir il öğrenciler tarafından üniversite tercihi için cazip görülmüyor. Bu da bu bölgedeki öğrencilerin, nitelikli bir eğitim için Türkiye’nin diğer bölgelerinden daha uzun bir mesafeyi kat etmek zorunda oldukları anlamına geliyor.
Bülten boyunca incelenen veriler, düzey fark etmeksizin eğitimin tüm kademelerinde bölgeler arası eşitsizliğin varlığını gösteriyor. Eğitimin en alt basamağında başlayan eşitsizlik zamanla telafi edilemiyor, aksine aynen yahut daha da kötüleşerek taşınıyor.
Türkiye’de eğitimde akademik başarıyı etkileyen faktörlere bakıldığında eşitsizliğin giderilmesinin bugünden yarına halledilebilecek bir mesele olmadığı da görülüyor. Örneğin Türkiye’de sınıf mevcudu, öğretmen başına düşen öğrenci sayısı, öğretmenin kıdemi, ailenin sosyo-ekonomik statüsü, ebeveynlerin eğitim düzeyi gibi birçok faktör eğitimdeki akademik başarıyı etkiliyor. Bu da bölgesel eşitsizliğin eğitim yatırımları gibi iyileşmelerle giderilmesinden daha büyük zorluklarla karşı karşıya olduğuna ve birçok alanı içeren bütüncül politikaların gerekliliğine işaret ediyor.
Başka bir deyişle öğrenci başarısının arttırılması ve eşitsizliğin giderilmesi için sosyo-ekonomik statünün başarı üzerindeki etkisinin azaltılması, nitelikli ve kıdemli öğretmenlerin dengeli dağılımının sağlanması (Suna vd., 2021), çocuk yoksulluğunun azaltılması, anne ve çocuk sağlığının iyileştirilmesi gibi birçok hususun birlikte düşünülmesi gerekiyor.
“Dil varlığın evidir.” -Heidegger.
Ancak burada çerçevesi çizilen bütüncül yaklaşımın da önemli bir eksiklik içereceğini ve dolayısıyla eşitsizliğin giderilmesini sağlamak için önemli bir konuyu daha içermesi gerektiğini vurgulama gerekiyor. PISA verileri hem Almanya’da hem de Türkiye’de evde konuşulan dili eğitim dili olarak almayan öğrencilerin PISA testlerinde dezavantajlı olduklarını gösteriyor.
“Dilimin sınırları dünyamın sınırlarıdır.” -Wittgenstein.
Ali Sökmen’in (2013) TEPAV için hazırladığı verilere bakıldığında Türkiye’de evde konuştukları dilde eğitim almayan ve dolayısıyla o dilde PISA testlerine katılmayan çocukların konuştukları dilde eğitim alan çocuklara göre okuma testlerinde 69, Matematik testlerinde 53 ve Bilim testlerinde 49 puan daha düşük aldıkları anlaşılıyor. “39 puan, bir senelik eğitimde kazanılan becerilere denk” olduğuna göre ana dili Türkçe olmayan (Kürt vd.) çocuklar aynı sınıf düzeyinde olsalar bile bir ila bir buçuk yıl geriden geliyorlar demektir.
Sonuç olarak eğitim, herkes için eşit koşullarda sunulması gerekli olan bir kamu hizmeti iken kamu eliyle yürütülen bu hizmet yine kamunun yükümlülüklerini yerine getirmeyişi sebebiyle eşitsizlik üretiyor ve bu eşitsizlik düzelmiyor, derinleşiyor. Türkiye’de başarıyı etkileyen diğer bütün faktörlerin yanında ana dilinde eğitim, eğitimde eşitsizliği giderecek önemli bir gelişme olarak kayda geçirilmeli ve bütüncül yaklaşımın içine dahil edilmelidir.
Kaynaklar:
Sökmen, Ali. (2013). Anadilde Eğitim ve Başarı Üzerine Etkileri: Almanya Örneği. https://www.tepav.org.tr/upload/files/haber/1386604032-9.Ali_Sokmen_Anadilde_Egitim_Almanya_Ornegi.pdf
Suna, H. E., Özer, M., Şensoy, S., Gür, B. S., Gelbal, S., & Aşkar, P. (2021). Türkiye’de akademik başarının belirleyicileri. Journal of Economy, Culture and Society, 64, 1-20. https://doi.org/10.26650/JECS2021-934211
Eşitsizlik Bülteni, ikinci sayısında sağlık kategorisinde bölgesel eşitsizliği inceleyecek. Etkinliklerimizden haberdar olmak için sosyal medyadan da bizi takip edebiliriz.
Görüşmek üzere.
Eşitsizlik Bülteni Ekibi